YİYECEKLERİMİZİN DUYGULARIMIZA ETKİLERİ
Bir ulusun yemek kültürüne
baktığınızda, onun kültürünü yemeklere yansıttığını kolayca algılarsınız. Bir toplumun Kültürü; onun tarihsel süreç
içinde ürettiği ve kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü maddi ve manevi
özelliklerin bütününü içine alır. Bir yemek veya tatlıyı değerlendirmek içinde
bu kültürel olguları iyi bilmek gerekir. Yemek ve içeceğe bizler fazla değer
vermesek de zaman içinde bizler de onların oluşmasına, değişmesine ve bir sürü
mekanizmaların bir parçası olarak kültürümüzü oluştururuz.
Bir tatlı ve yemeği değerlendirmek
istersek, bizi etkileyen bir sürü faktör devreye girer. Kabaca şöyle; önem ve
sıraya dikkat ederek aşağıdaki bir dikdörtgende etkileyen faktörleri toplamaya
çalıştım. Aşağıdaki diagramı okurken, etken noktaların daha iri ve büyük olanlarının
daha etken olduğunu belirtmek isterim.

Görülüyor
ki, yiyecek ve içeceklerimizdeki en önemli unsurun; bedensel ve ruhi durumumuzun uygun olması ile geleneklerle bağlantısı en üst düzeydedir. Gerçektende gastronomi
alanında en iyi yemeklerin, bölgemizde yani yerelde çikan ve kültürel öğelerin
önde olduğu ürünler bizlerden daima en iyi beğeniyi alırken de bir ticari gıda
pazarı oluşturmaktadır.
Hiç kimse bir veya birkaç defa farkı bir mutfak veya ulusun
yiyeceğinden yiyebilir ama kendisine ait olan kültürel yemekleri tercih eder.
Çünkü onu gelenekleri geri çağırır. O da yenilikleri ekleyerek kültürel öğeler
geliştikce de mutfağına ve kültürüne yeni öğeler ekleyerek zenginleştirir. Anadoluda
Dünya tarihinin bir özeti gibidir. Kritik bir köprü gibi Asya ile Avrupa
arasında bir köprü, yetmez gibi üzerinde kurulan imparatorluklar da Anadoluya
birçok şeyler katmıştır. Hiç bir zaman tarihimizi unutarak yeni veya daha iyi olduğunu
düşündüğümüz bir mutfak oluşturmamız mümkün değildir. Osmanlı, Dünyada geniş
bir alana hakim olurken, hemen her ulustan belki bir, belki beş adet yemeği
beğenip almış ama kendi süzgeçinden geçirip kültürel öğelerinde yoğurup öyle
kabul etmiştir. Kuzey Afrika’da yaygın olarak kullanılan kuskus, bizde tamamen
farklı bir şekilde yapıla gelmiştir. Biri örnek olarak Cezayir Kuskusu ve
bizimki de Türkiye kuskusu şeklinde kendi aralarında farklılar oluşturularak değerlendirilmişlerdir.
Bazen yerel mutfaklara bakarak ta Kuzey Afrika’daki gibi kuskusu da aynı veya
benzer metotlarla yapsak ta, bizdeki de farklılıklar içermekte ve yerel
kültürel öğeler içinde farklı şekilde tüketilmektedir.
Yiyecek ve içecek konularında yukarıdaki diagramda yer alan
bedensel ve ruhi durumumuzun uygun olması konusunda ise duygular devreye
giriyor. Duyguları yöneten iki hormonumuz var. Bunlar Serotonin ve Dopomin
hormonlarıdır. Bunlar da beynimiz tarafından üretilen kimyasallardan oluşur. Genelde
Vücudumuz yediğimiz yemeklerin sindirimini yaparken bunların oluşmasını da
tetiklemektedir. İki çeşit olan bu hormanlar;
Dopamin: Vücuda enerji veren hormon. Genelde ilk defa aşık
olduğunuzda hissettiğiniz heyacanın sorumlusudur.
Serotonin: Sakin, huzurlu ve olumlu hissettiren bir hormondur.
Duyguları tetiklediğinizde, eğer dopamin düşük seviyede ise bizler tatsız, keyifsiz, yorgun ve hayal
kırıklığına uğramış hissederken seratonin
düşük seviyede ise de, sıkıntılı, ve kötümser hisseder. Kendilerine olan
güvenleri düşük seviyededir. Ayrıca uyku
sorunları, depresyon, mizaç bozuklukları başgösterir. Tabii ki, bünye güzel
duygularla devamlı dolu olmak ister ama bu hormonlar tüketilip vücutta azalmaya
başlayınca, tekrar yeme hisleri devreye girererk bizleri bu hormonları tetikleyen
gıdaların alınmasını dürter ve tetikleme seviyesini yükseltir. Yeni gıdaları
aldıkca, bir sonra aynı doyum noktasına değil, biraz daha fazlasını yemekle
ulaşabilindiğinden severek yediğimiz gıdalar, bizde yavaş yavaş bir bağımlılık
yapar. Böylece duygusal ve beselenme bakımından
anormal bir yapı oluşarak, bir sürü sorunlarla karşılaşmaya başlarız.
Kilo almak, depresyona yakalanmak veya hayattan tat almamaya başlamak gibi...
Dopamin genelde “heyacan verici yağlı yiyecekler” yedikce
vücutta dopamin stoğu oluşur. Bu stok ise bir süre sonra bitecektir ve bir
sonrasında daha fazla dopamin için daha fazla yağlı yiyecek talep edilecektir.
Kör bir döngüye girilip, vcucüdümüzdaki fazla dopaminden sinir nöronları zarar
görmeye başlıyacaktır. Biz artırdıkca daha sağlıksız olamamıza neden olur. Ama
esas olan fazla yağlı yiyip, keyif patlaması yerine, sadece normal
hissedebilecek kadar yemek yemeyi tercih etmek gerekir.
Seratonin genelde geçici olsada tuz ve şeker yükselttiği
gibi, beyaz saf undan üretilmiş gıdalar da üretimini destekler. Ama beyaz undan
yapılan kurabiye, kek, helva gibi pastane mamülleri ise iki kat etkilidirler.
Dopamin fazlalığında gördüğümüz gibi, şeker serhoşluğunun ardından da çöküşü
gelecektir. Şekerin etkisi geçince, ilk seferden daha kötü hissedilecektir.
Bunu yok etmek isterken de daha fazla şeker yiyecek ve kör döngüye
düşeceksiniz. Bütün bu olumsuzluklardan kurtulmak için fazla yemek değil
kararınca ve mümkün oluğunca ham
gıdaların tüketilmesi bilim insanları tarafından öneriliyor.
Zamanımız şu anlarda kaliteden çok fiyata bakarken,
yiyeceğinizin en kalitelisini ama az yemenizi tavsiye etmekten başka bir
tavsiyem yok ama o güzel duyguları bir daha tekrarlıyamayacağınızdan
masanızdaki dostlarınızın bol olmasını dilerken de randevularınızı biraz
unutup, hayatın tadını da çıkarmanız gerektiğini hatırlatmak isterim.
Sağlık ve lezzetiniz daim olsun.
Emrullah
Gumustas
#yemek #gastronomi #kültür