YEMEK DÜNYASINI ANLAMAK.
Bugün,
gelişen Dünyamızda hala geçmişine sadık, tek yemeklerimiz kaldı diyebiliriz.
Fakat onlar da yavaş ta olsa değişmekteler. “Biz bu sektörde başarı sağlamak
istesek nelere dikkat etmemiz gerekir?” Gibi sorular akla gelmektedir. Hatta
bazen düşünürsek değişen Dünyada, değişmeyen değer olarak hizmet sektörü kaldı,
desek de yeri var sanki. Artan teknolojiyle artık insan yerini makinelere
bırakmakta ve insanoğlu da işsizliğe doğru gezmeye çıktı diyebiliriz. Peki
neler olacak! Daha bilgi donanımlı kişiler farklı yapılarda öne çıkarken,
klasik düşünce ve iş yapma sistemlerinde değişiklikler oluşacaktır. Meslekler
de değişmektedir. Değişime ayak uydurmak ne kadar eskiler için zor olsa da,
yeniyi anlamak ve kabul etmek ve yeni fikirlere yelken açmak ise ayrı bir
zorluk içermektedir. Sektörel olarak bu değişimlerden bahsedecek olursak, artık
unlu ve hamurlu ürünlerden uzak durulmaya başlandı bile. Unun yerine artık
kalite ve lezzet içeren ürünlere yer verilmektedir. Yumurta akı ve kuru yemiş
unlarıyla ve doğal tatlı ürünlerle daha hafif ve yeni görselliği olan ürünler
yapılıp pazara sunulmaya başladı. Bizler belki bunun farkında değiliz. Yine
açma, poğaça, kadayıf, baklava, kekli turtalar vs. gibi ürünleri tüketmeye
devam ediyoruz. Fakat Dünya pazarına çıkarsak, gelişmiş ülkelerden çok diğer az
gelişmiş ülkelere, ürünlerimizi pazarlama şansımız oluyor. Bu da bütçeyi daha
da kısıtlı yapıyor. Bizlerde bu yarışa dahil olmak istersek, Doğal
ürünlerimizle yeni moda ve konsept ürünler yaratıp, pazarlamaya bakmalıyız.
Bütün bunları yaparken ve Yemek Dünyası nasıl bir şey acaba? Herkes ne var
diyebilir ama içine girince sonsuzluklar içinde sonsuzlara cevap arayarak yol
almak gerekebilir.
Yemek
demek kültürel olgularımızla iç içe geçmiş bir yapı içindedir. Yemek deyince
kültür, kültür deyince yemek akla gelir. Bütün uluslar her yemeği yiyebilir ama
gelenekleri içinde olan lezzetler onlara daha cazip gelir. Konunun uzmanları Kültürün
% 70’ini yemek teşkil ettiğini belirtiyorlar. Tabloda gösterildiği gibi
ağzımızla değerlendirdiğimiz tuzlu, ekşi, tatlı ve acı yanında yediğimiz
gıdanın sertliği ve sıcaklığını da algılayabilmekteyiz. Aynı anda genzimizle
kokuları, gözlerimizle görselliği ve kulaklarımızla akustik yapıyı algılıyoruz.
Bütün bunları hafızamıza kayıtlı verilerdeki, geleneklerimize uygunluğu, dinsel
tercihlerimizi, isminin dilimizce, yaşamdaki folklorik hayat ve tarihimizde öne
çıkan seçimler içinde değerlendirip, bu verileri hafızalarımıza kaydediyoruz.
Bütününü de duygularımızın uygun olması tamamlar. Tabii ki 3 veya 5 yıldız
koyarak. Yıldızı fazlaları da en iyisi olarak kaydediyoruz. Böyle karışık
olgular ve duyguları değerlendirmek gerçekten çok zor. Bilim, ölçülebilen
değerlerle ilgilenir. Bu konuda son zamanlarda da bir çok araştırma ve yeni
sonuçlar elde edilmiştir. Ama hala bilinmeyen karmaşık bir denklemin içinde
bulunuyoruz.
Tabloya
baktığımızda, tüm alanın kültürü ifade ettiğini söylersek, yemek bunun %70’lik
alanını işgal etmektedir. Bunun da en büyük değerlendirildiği alan ise ruhi ve
duygusal durumumuzun uygun olması da, yaklaşık yarısını temsil etmektedir.
Kültürün içinde ise % 35’lik bir alanı ifade ettiğinden önemli bir değer olduğu
ortaya çıkmaktadır. Bunun yanında kültürel algı ve hafızamızda kayıtlarda en
büyük değer ise geleneklerimizdir. Bunu değeri de yaklaşık kültürün tümü içinde
%15’lik bir değere yakın görülüyor.
Bu iki
değerin toplamına baktığımızda Gelenekler ve duyguların uygunluğu birlikte
Yemeğin değerlendirilmesinde % 50 gibi büyük bir alanı işgal ettiklerinden bu konuda
hassas olmak gerekir. Yapılacak yeni üretimlerde ürünün gideceği ülkenin,
geleneklerine uygun olması gerekliliği görülmektedir. Bundan dolayı yalnız
kendi ülkemizin mutfağını değil diğer Dünya Ülkelerinin geleneklerini
mutfaklarını da incelemek gerekliliği çıkmaktadır. Bunu yaptık desek bile
yetersiz kalmaktayız. Ürünümüzü yiyenlerin duygularının açık ve hallice olması
gerekir. Bu duyguları tetiklemek ise ancak onlara bir konsept altında toplayıp,
fonksiyonel bir gıda olarak sunmaktan geçmektedir. Bunu da tanıtımlar ve
reklamlar ile hızlandıracak olursak, bu süre kısalacaktır. O kişiler de,
hafızalarına pozitif duygular içinde kaydettikleri ürünlerimizi, hafızalarında
yer açar ve kaydederler. Böylece yaşam boyu onlarla birlikte gıdalarımızda daha
değerli bir yer alarak, akıllarda kayıtta kalır ve yaşam boyu yenmeye değer
bulunarak değerlendirilir. Böyle bir ürünü yaptık diyelim. O ürünün
kalitesinden ve lezzetinden asla ödün vermeden “Standard” olması gerekliliği ortaya çıkar. Değişik zamanlarda
yiyeceği o üründe lezzet farkları oluşunca o ürüne güveni azalacaktır. Böylece
değersiz konuma alınıp, yenmek istenmeyecektir.
Yukarıda
karmaşık bir yapıyı basite indirmeye çalıştım. Karmaşık ilişkiler ve kişisel
duyguları değerlendirmenin zorluğunu belirtmeme gerek yok. Bütün üretimin sıkı
bir disiplin içinde gerçekleşmesi gerekliliği ve kurallarının konması gerekir.
Bu da Coğrafi İşaretleme Tescillerinin doğmasına neden olmuştur. Bu sistem de
ürünün yerinde ve kurallar içinde üretilerek kalitesinin tescillenmesi
demektir. Aynı zamanda tescilli ürüne güvenin devamını garanti etmektedir.
Gıda
maddesinin üst seviyelerde pazarlanması konusunda akılda tutulması kurallar
gibi gelse de, bu konuda yapı çok karışık olmasına rağmen tablodaki yapı içinde
değerlendirerek, yolun büyük bir kısmını başarıyla geçmek mümkün olacaktır. Bu
üst yapıdaki Dünyaya yemek yedirme sevdasından, basitçe şehrimize ve ilçemize
veya köyümüze indirgemeyi düşünerek de ülke içinde pazarlama veya satışı
artırmanın yollarını bulmak mümkün olacaktır.
İstanbul’da
bu olayı düşünürseniz, Türkiye’nin Dünyayla eşdeğer olduğu bir Pazar içinde
olduğunu görmemek mümkün değil. Hemen her ünlü ve beğenilen ürünleri buralarda
bulmak mümkündür. Burada, değerler yüksek ve pazarda mücadele etmek için yüksek
değerlere ihtiyaç vardır. Ama uzaklaşarak Anadolu’ya açılırsak da yedi
bölgemizde coğrafi farklılıklar yanında değişik azınlıkların fazlalığı ve
azlığı da etkisini göstererek çok farklılıklar gösterecektir. İklimsel yapıda
farklı ürünlerin olması da Türkiye’yi avantajlı bir konuma getirmektedir. Bu
sahip olduğu değerleri birleştirerek Dünyaya sunmamız gerekirken, her bölge
geleneklerine bağlılığından dolayı, tek yapıda Türk Mutfağı olmaya direnç
göstermektedir. Bu şekilde Dünya’ya çıkmamız zorlaşmaktadır. Bunun bir çözümü
de devletin ön ayak olarak, bu konuda birliği yaratması gerekliliği ortaya
çıkmaktadır. Böylece yukarıdaki pazarlama işleri daha kolay olacaktır. Böylece
fazla ürünler yaratabilmemiz de kolaylaşacaktır.
Satırlar
arasında gerçekten hepimize faydalı notlar var. Bunları okumaktan çok
uygulamaya yönelmek en doğrusu olacaktır. Belki başlamak işi bitirmenin yarısı
olacaktır. İşleriniz bereketli, geleceğiniz aydınlık olması dileklerimle.
Emrullah Gümüştaş
Mak.Yük.Müh.-Gurme-
Eğitmen
usta aşçı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder