TATLILAR
Türklerin
yemeklerindeki itina, onun tarih sayfalarına yazmış olduğu medeniyetlerin ve
imparatorlukların bugüne kadar olan uzantısının bir sentezini oluşturur. Roma
ve Bizans imparatorluklarını doyuran Anadolu, yakın çağdaki Osmanlı İmparatoluğuyla
Akdeniz ve Karadeniz havzalarında sahip olduğu topraklarla maksimum noktaya eişmiştir.
Bu kadar geniş topraklardaki gıda maddeleri ve çeşitleri, değişik toplumların
ve kültürlerinin bir sentezi altında oluşmuş ve Osmanlı Mutfağı zamanında mükemmele
yaklaşmıştır. Osmanlı imparatorluğundan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti bu
gelenekleri devam ettirmiştir. Bu nadide mutfağımız, dünyaya tanıtılmadığından
sesiz bir hazine gibi durmaktadır. Bunu Türkiyenin artan turizm potensiyeli
içinde, gelen insanlar yaşamakta ve ülkelerinde Türk Mutfağını tanıtmaktadırlar.
Anadolu insanının misafirperverliği, onun yemeğe olan
ilgisini en doruk noktaya çıkarır. Evine misafir geldiği zaman, kendi rizkini
misafire sunan, nadir toplumlardan biridir. Evinde hiç bir şey olmasa bile,
elleriyle açtığı nefis ve lezzetli böreklerini peynir ve etlerle
tadlandıramadığı zaman dahi, doğadan topladığı bitkilerle lezzetlendirmesini iyi
bilir. Tabii ki masasasında misafiri için eti eksik etmemeye çalışır. Ve hatta
bahçesinde yetiştirdiği tek tavuğunu misafiri için yakalayıp kesmeden duramaz.
Dünya
mutfaklarında, tatlılardaki ustalıklarıyla Arap mutfakları öne çıkar. Çünkü
güneşin, tepenizde yakarcasına sizi
ısıtması karşısında yiyeçeklerinizin hafif ve besleyici olmak zorundadır.
Avrupa, Orta Doğu ve Anadoluda egemenliğini sürdürürken, Akdenizi kontrol
altında tutan Osmanlı, ticaret köprüsü oluşturmuştur. Bu köprünün başında
olduğundan yeni ve farklı tat ve ürünlerle ilk tanışandır. Asyadan gelen şekeri ilk tadan odur. Bunun
kullanmasını ve mutfağında uygulamaktan çekinmez. İyi tanıdığı buğdayı işlerken
ona şerbet vererek tatlandırırdı. Hamurdan yaptığı ekmeğini dahi vişne ile
lezzetlendirerek Vişneli ekmek tatlısı hala sevilerek yenen basit
bir tatlıdır. Bunun yanında daha rafine bir ustalık isteyen Baklava,
buğün en sevilen bir tatlımızdır. Bayramlarda, özel davet ve törenlerde,
hanımlarımızın özenle hazırlandığı, Has una, yumurta ilave ederek yaptığı
hamuru maharetli elleriyle incecik açar ki, bir gazete üzerine koyduğunda yazıların
tamamı net bir şekilde okunur. Otuz kattan oluşan baklavanın arasına neler
koymaz ki, Antep Fıstığı, Ceviz, kavun, portakal ve kaymakla doldurarak
ustalığını ispat eder. Üzerine koyduğu şerbetine çiçek yapraklarıyla aroma
katarken, bal koyarak lezzet ve besin küpü yapar. O zerafetle açtığı
yufkalardan bin bir çeşit tatlılar geliştirmiştir. Sütlü nuriye, kuş
gözü, burma, bülbül yuvası, şöbiyet, sarma ve uzaktaki dostlarına
göndermek için kuru baklava. Diğer hamur işi tatlılarında ayrı
bir ustalık öne çıkar. Basit bir hamuru çalışmasını çok iyi bilir. Ondan lokma,
katmer, revani, kadayif, hurma tatlısı ,vezir parmağı, samsa, vs.
çeşitleri gibi uzun bir liste oluştururken, bunları kendi arasında tekrar sınıflamıştır.Örneğin,
Kadayif; ekmek kadayifi, sarma, cevizli, burma v.s gibi tipleri
vardır. Kadiyifi yaparken onu peynirle birleştirerek büğün en yaygın
tatlılarımızdan Künefe’yi yemekten sonra sıcak olarak, herkes severek yer.
Tatlıların özel bir bölümünü sütlü
tatlılar teşkil etmektedir. Tavuk
Gögsü tatlısıyla bizanstan kalma rafine tadın yaşaması önemli bir
noktadır. Buna örnek olarak fırında sütlaç, muhallebi ve keşküldür. Bunun
yanında Aşure işe kullanılan çeşitli tahıl ve kuru meyvelerden yapılmakta ve
bizlere nuh peygamberden bir mirastır. Meşhur Lokum ve çeşitleri
ilk zamanlarda kahvenin yanından yer alırken, bugün ayrılmış ve tüketimi
artarken, çeşitlemeleri çoğalmıştır. Fıstıklı, güllü, fındıklı,bademli gibi
çeşitleri yanında afyon yüresinde yapılan değişik ve dolgulu çeşitleri tatmaya
değer.
Yemek sanatının dinlerden
etkilenmesinin en açık örneği şerbetlerdir. Şerbet; kendine katılan
maddeden dolayı belli bir tad ve lezzeti olan su demektir. Alkollü içkilerin
kullanılmamasına karşılık olarak, meyve sularına katılan su, şeker ve
baharatlarla yapılan iç gıdıklayıcı bir içeçektir. Sıçak yaz günlerinde
serinlemek için veya herhangi bir fırsatta toplanan insanları bir arada
kaynaştırır. Dün mutfağımızdan bunu alan
Avrupa, bugün bize “sorbe” diyerek yabancı olduğundan değerli kılarak fazlasıyla ödediğimiz bedelin
karşılığının aslında bizim özümüzde olduğunu bilmemiz ve mutfağımıza sım sıkı
sarılmamız gerekir.
Tatlı ve meyvelere gelinçe
şeftali, erik, portakal, üzüm, kayısı, inçir, kiraz, bademden çileğe kadar bol
çeşit meyva vardır. Meyveleri olgun toplayarak, onları tadlarının doruğunda
mükemmel bir şekilde yemesini sever. Bunlardan Ayva, elma, kayısı ve armut
tatlılarının yaygınlığını lokantalarımızda görmek kolaydır. Türklere has meyve
reçelleri çeşitlerini yazmak için bir sayfa yetmez. Sizlere basit ve değişik
olarak Sakız Reçeli, Ceviz reçeli ve yabanı Meyve reçellerini
nadide örnek olarak söyliyebilirim.
Tabii ki yemeğinin
sonunda, sunduğu tatlılarında ustalığını maksimum seviyede tutarken, nefis bir Türk kahvesiyle bitirir.
Mistik doğuya köprü olan Türk Mutfağının en
büyük özelliğinden biri, doğu ve batı mutfakları arasında bir sentez
oluşturması ve bu iki mutfak tarafından kabul edilmesidir. Bir ev sahibi
olarak, doğudan ve batıdan gelen misafirleri, sevgi ve dostluk çemberiyle
sarmasını iyi bilen bir toplumuz vardır.
Misafirperverliğimizle
basit, lezzetli, doğal ve sağlıklı Türk Mutfağıyle memnun etmek hazı ancak bize
aittir.
Emrullah Gümüştaş _
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder