10 Nisan 2020 Cuma




YİYECEKLERİMİZİN DUYGULARIMIZA ETKİLERİ

         Bir ulusun yemek kültürüne baktığınızda, onun kültürünü yemeklere yansıttığını kolayca algılarsınız.  Bir toplumun Kültürü; onun tarihsel süreç içinde ürettiği ve kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü maddi ve manevi özelliklerin bütününü içine alır. Bir yemek veya tatlıyı değerlendirmek içinde bu kültürel olguları iyi bilmek gerekir. Yemek ve içeceğe bizler fazla değer vermesek de zaman içinde bizler de onların oluşmasına, değişmesine ve bir sürü mekanizmaların bir parçası olarak kültürümüzü oluştururuz.
         Bir tatlı ve yemeği değerlendirmek istersek, bizi etkileyen bir sürü faktör devreye girer. Kabaca şöyle; önem ve sıraya dikkat ederek aşağıdaki bir dikdörtgende etkileyen faktörleri toplamaya çalıştım. Aşağıdaki diagramı okurken, etken noktaların daha iri ve büyük olanlarının daha etken olduğunu belirtmek isterim.
Görülüyor ki, yiyecek ve içeceklerimizdeki en önemli unsurun; bedensel ve ruhi durumumuzun uygun olması ile geleneklerle bağlantısı en üst düzeydedir. Gerçektende gastronomi alanında en iyi yemeklerin, bölgemizde yani yerelde çikan ve kültürel öğelerin önde olduğu ürünler bizlerden daima en iyi beğeniyi alırken de bir ticari gıda pazarı oluşturmaktadır.
Hiç kimse bir veya birkaç defa farkı bir mutfak veya ulusun yiyeceğinden yiyebilir ama kendisine ait olan kültürel yemekleri tercih eder. Çünkü onu gelenekleri geri çağırır. O da yenilikleri ekleyerek kültürel öğeler geliştikce de mutfağına ve kültürüne yeni öğeler ekleyerek zenginleştirir.          Anadoluda Dünya tarihinin bir özeti gibidir. Kritik bir köprü gibi Asya ile Avrupa arasında bir köprü, yetmez gibi üzerinde kurulan imparatorluklar da Anadoluya birçok şeyler katmıştır. Hiç bir zaman tarihimizi unutarak yeni veya daha iyi olduğunu düşündüğümüz bir mutfak oluşturmamız mümkün değildir. Osmanlı, Dünyada geniş bir alana hakim olurken, hemen her ulustan belki bir, belki beş adet yemeği beğenip almış ama kendi süzgeçinden geçirip kültürel öğelerinde yoğurup öyle kabul etmiştir. Kuzey Afrika’da yaygın olarak kullanılan kuskus, bizde tamamen farklı bir şekilde yapıla gelmiştir. Biri örnek olarak Cezayir Kuskusu ve bizimki de Türkiye kuskusu şeklinde kendi aralarında farklılar oluşturularak değerlendirilmişlerdir. Bazen yerel mutfaklara bakarak ta Kuzey Afrika’daki gibi kuskusu da aynı veya benzer metotlarla yapsak ta, bizdeki de farklılıklar içermekte ve yerel kültürel öğeler içinde farklı şekilde tüketilmektedir.
Yiyecek ve içecek konularında yukarıdaki diagramda yer alan bedensel ve ruhi durumumuzun uygun olması konusunda ise duygular devreye giriyor. Duyguları yöneten iki hormonumuz var. Bunlar Serotonin ve Dopomin hormonlarıdır. Bunlar da beynimiz tarafından üretilen kimyasallardan oluşur. Genelde Vücudumuz yediğimiz yemeklerin sindirimini yaparken bunların oluşmasını da tetiklemektedir. İki çeşit olan bu hormanlar;
Dopamin: Vücuda enerji veren hormon. Genelde ilk defa aşık olduğunuzda hissettiğiniz heyacanın sorumlusudur.
Serotonin: Sakin, huzurlu ve olumlu hissettiren bir hormondur.
Duyguları tetiklediğinizde, eğer dopamin düşük seviyede ise bizler tatsız, keyifsiz, yorgun ve hayal kırıklığına uğramış hissederken seratonin düşük seviyede ise de, sıkıntılı, ve kötümser hisseder. Kendilerine olan güvenleri düşük seviyededir.  Ayrıca uyku sorunları, depresyon, mizaç bozuklukları başgösterir. Tabii ki, bünye güzel duygularla devamlı dolu olmak ister ama bu hormonlar tüketilip vücutta azalmaya başlayınca, tekrar yeme hisleri devreye girererk bizleri bu hormonları tetikleyen gıdaların alınmasını dürter ve tetikleme seviyesini yükseltir. Yeni gıdaları aldıkca, bir sonra aynı doyum noktasına değil, biraz daha fazlasını yemekle ulaşabilindiğinden severek yediğimiz gıdalar, bizde yavaş yavaş bir bağımlılık yapar. Böylece duygusal ve beselenme bakımından  anormal bir yapı oluşarak, bir sürü sorunlarla karşılaşmaya başlarız. Kilo almak, depresyona yakalanmak veya hayattan tat almamaya başlamak gibi...
Dopamin genelde “heyacan verici yağlı yiyecekler” yedikce vücutta dopamin stoğu oluşur. Bu stok ise bir süre sonra bitecektir ve bir sonrasında daha fazla dopamin için daha fazla yağlı yiyecek talep edilecektir. Kör bir döngüye girilip, vcucüdümüzdaki fazla dopaminden sinir nöronları zarar görmeye başlıyacaktır. Biz artırdıkca daha sağlıksız olamamıza neden olur. Ama esas olan fazla yağlı yiyip, keyif patlaması yerine, sadece normal hissedebilecek kadar yemek yemeyi tercih etmek gerekir.
Seratonin genelde geçici olsada tuz ve şeker yükselttiği gibi, beyaz saf undan üretilmiş gıdalar da üretimini destekler. Ama beyaz undan yapılan kurabiye, kek, helva gibi pastane mamülleri ise iki kat etkilidirler. Dopamin fazlalığında gördüğümüz gibi, şeker serhoşluğunun ardından da çöküşü gelecektir. Şekerin etkisi geçince, ilk seferden daha kötü hissedilecektir. Bunu yok etmek isterken de daha fazla şeker yiyecek ve kör döngüye düşeceksiniz. Bütün bu olumsuzluklardan kurtulmak için fazla yemek değil kararınca ve mümkün oluğunca ham gıdaların tüketilmesi bilim insanları tarafından öneriliyor.
Zamanımız şu anlarda kaliteden çok fiyata bakarken, yiyeceğinizin en kalitelisini ama az yemenizi tavsiye etmekten başka bir tavsiyem yok ama o güzel duyguları bir daha tekrarlıyamayacağınızdan masanızdaki dostlarınızın bol olmasını dilerken de randevularınızı biraz unutup, hayatın tadını da çıkarmanız gerektiğini hatırlatmak isterim.
Sağlık ve lezzetiniz daim olsun.

Emrullah Gumustas


#yemek #gastronomi #kültür


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder